26 Haziran 2015 Cuma

Güzel İnsan Modeli


Temel bilim olan psikolojinin ürettiği bilgiler üzerinden psikososyal hastalıklara çare arayan psikiyatri, uzun yıllar en üstün değer olarak zevk peşinde koşmayı ve acıdan kaçınmayı savundu. Bu durum, asırlardır aktarılan toplumsal değerlerin  bulanık kavramlar olarak anılmasına sebep oldu. Bugün sosyal ve duygusal beyin çalışmaları ile beyinde ahlakın ve duyguların  fiziksel kanıtları bulundu.
  Toplumu bina gibi tasavvur edersek , birey binanın yapı taşları, değerler ise çimentosu sayılabilir. Harç ve çimentosu olmayan binanın kolayca dağılması gibi toplumunda aynı duruma maruz kalma ihtimali vardır. Değerlerin psikolojik dinamiği ve yerinde kullanılması toplum ruh sağlığı açısından önem arz ediyor.

  Değerler
  Değerler, toplumun geneli tarafından kabul edilen ortak kavramlardır. Bir anlamda mutluluğun standartlar kümesidir. Standartları, evrensel doğrular şeklinde tanımlayabiliriz. Burada önemli olan, benimsediğimiz değerlerin biyolojik çıkarımızla örtüşüyor olmasıdır. Eğer kişi kendine aykırı bir davranış benimsemişse , kendi içinde bir çatışma yaşar. Bu sebeple insan, kabullendiği değerlerin mutluluk getirmesi için, 'biyolojik çıkar + değer = mutluluk' şeklinde özetlenebilecek formüle uymaya çalışmalıdır.

  Değerleri "araç ve amaç" değerler olarak ikiye ayırabiliriz. Amaç değer, insanın hayatındaki soyut hedefleri tanımlar. Araç ise insanı hayattaki hedefine götüren yoldur.
-Değerlerin hayata geçirilmesinde en önemli konulardan biri, araç olan erdemlerin, en az amaçlar kadar doğru olması gerektiğidir. Bir konuda insanın isteklerini oluşturan amaç, talebin niteliğini belirleyen ise araçtır. Bizler, isteklerimizi hedeflerimize uygun şekilde belirleriz; ancak arzularımızın hangi vasıtalarla vücuda geleceğini göz ardı etmeden ilerleriz. Örneğin bir insana kendi iyiliği için acı şeyler yapmak doğru görünse de, iyiliğin aracı olarak ıstırabın seçilmiş olması, aslında doğru bir yöntem değildir.
 
  Ekonomiye Hakim Olan Değerler
  Ahlaki değerlerle gelişen ekonomik sistemin yetersiz olacağını savunan düşünce, tüketim davranışında bencilliği ve çıkarcılığı ön planda tutar. Kapitalist anlayışa sahip olan klasik iktisatçılardan Adam Smith'in teorisine göre "Ahlakla ekonomi birbirinin zıddıdır." İnsanı motive eden şeyin kendi menfaati olduğunu düşünen Smith, ahlakın maddi çıkarlara zarar verdiğini ve bu sebeple ekonominin kayba uğradığını iddia eder.
  Modernizm, iş yaşamında rüşveti teşvik edip, yolsuzluğa ve kolay para kazanmaya kapı aralayarak insanlardaki bencilliği körüklemiştir. Parası olanın tembelleştiği ve diğer insanlara karşı duyarsızlaştığı, 'bananecilik' düşüncesinin geliştiği bir toplum, paylaşımcılığa da zarar vermiştir. Neticede bireysel sorumlulukla toplumsal sorumluluk arasındaki denge bozulmuş, bu da ekonomiye yüksek faiz oranlarıyla yansımıştır.
   Tembelliğin yaygın olduğu toplumlarda üst gelir grubuna dahil olan insanlar, gelirlerine güvenerek çalışmaktan uzak durdukları için faiz oranları tepe noktalara çıkmaktadır. Buna karşın alt gelir grubu ise, neredeyse onların yerine de çalışarak, hayatlarını kazanma çabasındadır.

   Ahlak
  Ahlak, duygu ve değer boyutlarıyla insanın mutluluğunda yer alan önemli bir kavramdır. Bu genel tanımın kapsamı çoğunlukla "uyulması gereken, üzerinde anlaşılmış ortak kurallar" çerçevesinde değerlendirilse de ahlaki değerler, belli toplumların belli zamanlarda benimsediği ve uyguladığı davranış kalıplarıdır.
 -İnsan davranışlarını ve ikili ilişkilerini belirleyen ahlaki doğrular; kişinin oturup kalkma şekli, yemek yeme biçimi, giyinme tarzı, bulunduğu ortama uyum sağlaması gibi birçok alanda kendini gösterir.

  Düşünce Kalıpları ve Değerler
  İnsanın inandığı değerleri belirleyen en önemli şey, düşünce kalıplarıdır. Düşünce kalıpları, kazanılmış bilgilerden oluşur. Bir kişinin şahsiyetini oluşturan üç temel vardır: Bunlardan birincisi sorun çözme stili, ikincisi iletişim tarzı, üçüncüsüyse düşünce biçimidir.
  Bir insanın özel hayatındaki düşünce kalıplarının toplum nezdindeki karşılığı, halkın onayından geçmiş değerlerdir. Bir toplumun öncelik verdiği erdemler, aynı zamanda onun belirgin özelliklerini oluşturur. Örneğin Hristiyanlıkta insanın doğuştan günahkar olduğu düşünülerek bebekler vaftiz edilir. Bu durum insanları ruhban sınıfına bağlı yapar. Çünkü bu inanç doğrultusunda insanlar, başlangıçtaki temizlemeyle yetinmemiş; günah çıkarmak, sürekli itiraf etmek suretiyle kiliseye bağımlı kalmışlardır. Kilisenin bu kutsal duruşu ve sonu gelmeyen denetleme mekanizmasının olması, insanların özgürleşmesine engel olmuştur. Batı dünyasında Rönesans ve Reformun ortaya çıkışı, bu engellemelere karşı çıkmak için gerçekleşmiştir. Kısacası düşünce kalıpları ve değerler sadece kişileri değil, toplumları da dönüştürmektedir.

   Adalet
  Adalet; ceza değil, insanın herhangi bir durum karşısında o olayın yanlışlığı ya da doğruluğuyla ilgili olarak gösterdiği felsefi tavırdır. Adalet kötülükleri cezalandırarak değil, iyileri ve iyilikleri arttırarak gerçekleşir.
  Kapitalist sistemin desteklediği ahlak modeli, oportünist yani fırsatçı ahlaktır. Bu aslında benmerkezciliğin ahlak olarak algılanmasıdır. Böyle toplumlarda ilişkiler menfaat üzerine kuruludur. Fırsatçı ahlak yapısındaki insanlar sadece fayda görecekleri insanlarla iyi ilişkiler kurarlar. Bu durumda ise kişinin sorumluluk alanı, toplumun ortak değerlerinden ziyade  kendi benimsediği değerler olur. Mahkeme kararlarında hakim için kullanılan "kamu vicdanı adına karar verme yetkisi olan" ibaresi; hakimin kararını kendi vicdanına göre değil kamu vicdanına göre hareket etmesi gerektiğini gösterir. Hakim kendi vicdanına göre hareket ettiğinde, objektif bir değerlendirme yapamayacağından sağlıklı bir karar vermiş olamaz; oysa bu görevde bulunan kişiler, keyfi hareket edemezler.
  Amaçsızlık adalete zarar verdiği gibi, idealleri ideolojileştirmek de başkalarının haklarına zarar verebilir. Çünkü insanın benmerkezci olması, adaletin önündeki en büyük engeldir.
 
   Dürüstlük ve Şeffaflık
  Gerçek dürüstler, çıkarlarına ters olsa da sözlerinde dururlar.  Niyetleri, düşündükleri, söyledikleri ve yaptıkları hep uyum içindedir.
  Dürüst görünenler, başkalarını aldatmak için maskeli tavır sergilerler. Bu tip insanları günlük yaşamda hemen fark demeyiz ama herhangi bir hatalarında suçluluk, pişmanlık duymamaları sebebiyle kolayca tanınabilirler.
  Durum dürüstleri ise içinde bulundukları ortam başka türlüsüne imkan vermediği için dürüst davranırlar.
  Dürüst insan her zaman doğru bilgi vermelidir; ancak her bilgi her yerde söylenmez. Kimi durumlarda incitici gerçekleri söylemek yerine söylememek daha uygun bir davranış olabilir. Bazı durumlarda ise bilgi saklamak yalancılıkla eşdeğer bir eylem haline gelebilir. Burada kişilerin iç dürüstlüğü, yani ahlaki vicdanı belirleyici rol oynar.
  Her insanın yalnızca kendine ait olan bir dünyası muhakkak vardır. Kişinin bu özel dünyasını herkese açması gerekmez. Açıklık, herkesle her şeyi konuşmak demek değildir. Şeffaflıkta önemli olan insanın farklı zamanlarda, farklı ortamlarda, farklı şeyler söylememesidir.
  Hayatlarında dürüstlüğe yer vermeyen kimseler, söyledikleri yalanlarla başkalarını aldattıkları için, sıkça aldatılma korkusu yaşarlar. Aynı zamanda bu insanlar kötü zan besleme eğilimindedirler. Özellikle olumsuz düşündükleri konuda haklı çıkarlarsa bundan fevkalade memnun olurlar.
  İnsanda bazı olumsuz psikolojik algılamalar mevcuttur; kişiselleştirme, genelleme ve yansıtma bunlardan birkaçıdır. Dürüst olmayan insan psikolojik savunma mekanizması olarak kullandığı yansıtmada, kendi içindeki olumsuzluğu başkalarına yansıtır. Genellemede ise "herkeste bu hata vardır ya da "olabilir" şeklinde genel ve yanlış bir yorum yapmak söz konusudur.
  Kişileştirmede insanın sıfatlarını değil, kişiliğini eleştirmek söz konusudur. Yaptığı herhangi bir yanlışta o kişi için "kötü" demek doğru değildir.
 
   Gayret
  Gayreti en basit haliyle, insanı harekete geçiren dürtü olarak ifade edebiliriz. Bir insanın hayata şevkle sarılmasını sağlayan  en önemli duygu ümittir. Eğer bir insanın yapacağı işle ilgili olumlu beklentisi varsa, o kişide gayret artar. Aksi söz konusu olduğundaysa gayret azalır.
  Gayreti artıran bir diğer husus, insanın başarılı olacağına duyduğu inançtır. Yaptığı işi başaracağına inanan bir insanın başarma ihtimali çok yüksektir. Yenileceğini ufak bir seçenek olarak dahi düşünen insanın ise kaybetme olasılığı artar.
  Hedef ve Motivasyon
  İnsanı harekete geçiren en önemli şey hedefleridir; gayesini belirleyip onu düşündüğü an şevki tazelenir. Hedefi olmayan insanlar, rotasını belirlemeden limandan çıkmış gemiye benzerler. Nereye gideceği belli olmayan gemiler rüzgarın estiği yönde savrulurlar. Oysa bir hedef doğrultusunda ilerleyen gemi, fırtınaya tutulsa da onunla mücadele edebilir.
  Hedefi olmayan insan önüne çıkan zorlukta hemen başka bir işe yönelir ve böylece sürüklenir. Hedefsizliğin, insanı bir işten bir başka işe sürüklemesinin altında yatan neden, insanın zevk tuzaklarına düşmesidir.
  Basit arzularının peşinden giden kimseler, basit insanlardır. Ama soyut hedefleri olan ve bu hedefleri doğrultusunda hareket eden kişiler, toplum için faydalı şeyler üreterek iz bırakırlar.
  Bir bilge; çaresiz kaldığında taş ustasını seyrederim diyor. Taş ustası bir taşa yüz defa vurur, yüz birincide taşı ikiye böler. Gerçekte taşı ikiye bölen son vuruş değil, önceki vuruşlardır.
 
   Sorumluluk
  Sorumluluk duygusu, kişinin hedef piramidini belirlemesinde ve bu hedefleri gerçekleştirmesinde kilit duygulardan biridir. Hedef piramidi, hayatımızdaki işlerin önem ve önceliklerini tayin etmemize yarar. Bu sıralamada tepe noktayı hayati konular alır. Daha sonra kategorize edilmesi gereken diğer konular gelir.
 -İç disiplin anlamına gelen vicdanın sınırlarını sorumluluk duygusu belirler. Vicdan, insana yapması ve yapmaması gerekenleri gösteren bir bekçi, içeriden gelen bir uyarı sistemidir.
  vicdan bir eğilim olarak her insanda bulunsa da, nasıl bir şekle bürüneceği sosyal öğrenmeyle belirlenir. Vicdanlı olmayı küçük yaştan itibaren 'iç sorumluluk' bilinciyle öğreniriz.

   Sadakat
   Klasik anlamda sadakat, hiçbir karşılık beklemeden bir objeye, kuruma ya da kişiye bağlanmak demektir. Bağlılık insan için önemli bir duygudur. Bunun sadakat haline gelmesiyle değer oluşur.
  Bağlanmak, insanın temel duygusal ihtiyaçlarından biridir. Bu ihtiyaç, kişiyi diğer insanlarla işbirliği yapmaya iter. Eğer duygu olmazsa insan işbirliği yapamaz ve tek başına yaşar. Bağlanma ihtiyacının eksikliği, kişinin diğer insanlara zarar vermesi sonucunu doğurabilir. 
  İnsanoğlu tek başına yaşayamaz çünkü bu şekilde kendini güvende hissedemez, varoluşunu anlamlandıramaz. Herhangi bir şeye bağlandığı zaman ise "anlamlılık" ihtiyacını gidermiş olur.
 -İnsan hem özgür hem de sadık kalabilir; yani özgürce yaşarken de karşısındakine sadık kalabilir. Çoğu insan "sadakat" ile sahiplenmenin sınırlarını karıştırdığı için ilişkilerinde pek çok problem yaşar. Zira aşırı sahiplenme, kişinin sahiplendiği şeyden bir müddet sonra kopamaması, adeta onsuz yaşayamaması durumunu doğurur.
   Her insanın kendiyle baş başa kaldığı zamanlar olmalıdır. Yaratıcı dahi insanı yarattıktan sonra, kendisine inanıp inanmaması hususunda serbest bırakmıştır. Bu, insanı mutlu eden bir durumdur. Kişinin kendi iradesiyle davranışlarını şekillendirmesi ve karşı tarafın isteğiyle değil, kendiliğinden doğan bir sadakat duygusuyla çevresindeki insanlara bağlı olması, onu erdemli kılar.

   Affetme ve Bağışlama
  Affetme ve öç alma gibi insan tabiatının önemli boyutlarını oluşturan bu iki duygu, herkesin psikolojik doğasında mevcuttur. Bu kötücül duygular, insanda baskı oluşturmakta ve bu da tansiyonun yükselmesine, kalpte ritim bozukluklarına, hormonal değişikliklere, unutkanlık gibi farklı hastalıklara sebep olmaktadır. Öfke ve kinin devamlı olması, kortizol hormonun uzun zaman salgılanmasına yol açar. İnsanın stres seviyesinin yükselmesine sebep olan bu durum, bağışıklık sisteminin bozulduğunu işaret eder.

  Bağışıklık sistemindeki tahribat, insanın hastalıklara karşı direncini azaltır. Kişi affedemediği zaman, tıpta slogan şeklinde söylenen "Stres, immun supresyon (baskılama) yapar" kuralının gerçekliğine tanık ederiz. Bu bilimsel doğru, bizim bağışlayıcılığımızın bağışıklık sistemimizi sevindirdiğini gösterir.

Güzel İnsan Modeli - Nevzat Tarhan

9 Tip Mizaç Modeli

  Mizaç Nedir? Doğuştan Mıdır? Değişebilir Mi?
Kişinin ağırlıklı olarak kullandığı merkezler ve bölümün tüm potansiyel işlev ve eğilimlerine "mizaç"  denir.
  Kişinin mizacının çevresel (kültür, eğitim, yaşanılan olaylar) ve doğuştan gelen (cinsiyet, zeka, biyolojik özellikler) etkenlerle etkileşimi sonucu oluşturduğu eylemsel, zihinsel, duygusal işleyiş ve görünümüne "kişilik" denir.
  Bu tanımlamaların ışığında bakıldığında aynı mizaç yapısına sahip insanların farklı kişilik görünümleri sergilemelerinin neden ve nasıl olduğu anlaşılabilir. Yine bu tanımlamalar çerçevesinde; bir kişinin mizacı değişmediği halde hayat sürecinde farklı kişilik görünümleri sergileyebileceği anlaşılabilir.
  İşte bu merkezler ve bölümleri 9 farklı temel mizaç yapısının kaynağıdır. Her bir insan doğuştan bu 9 temel mizaç yapısından biri ile doğar. Kişiliğin ana - temel harcını oluşturan bu yapı, eğitim, çevre, kültür gibi dış şartlar ve cinsiyet, zeka, biyolojik özellikler gibi iç şartlar ile etkileşerek kişilik görünümünü oluşturur.
  Bu durumu bir tohumun toprağa ekilip; hava, su ve güneşe maruz kalarak gelişmesine benzetebiliriz. Her bir çocuk 9 farklı temel mizaçtan biri ile doğar. Bu mizaç değiştirilemez. Bir elma tohumunu yalnızca elma programı taşıması gibi. Ancak tohumun çürümeye terk edilmesi ya da toprağa ekilip yetiştirilmek üzere uygun koşullar altında geliştirilmesi ile mümkündür. Bir elma çekirdeğinden portakal elde edilemez. Ama bir elma çekirdeğinden sağlıklı ya da sağlıksız bir elma ağacı elde etmek onun yetiştirilme koşullarıyla bağlantılıdır. İşte her bir çocuk doğumuyla getirdiği bu mizaç üzerinden çevresiyle etkileşime girer. Ve etkileşim içine girdiği çevrenin yapısı onun gelişimini etkiler.
  Kısacası anne - baba çocuğun mizaç yapısını değiştiremezler ama o mizaç sağlıklı ya da sağlıksız gelişimi; anne - baba ve çevrenin olumlu ya da olumsuz etkilerine bağlıdır.
   

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...