Merhaba. Bu yazıyı okuyan herkese, okumayan herkese de sağlıklı ve mutlu günler dilerim. Bu yazıda yaşamaktan bahsetmek istiyorum, hayatta olmaktan değil yaşamaktan. Nefes alan her insan hayattadır evet ama hayatta olan herkes gerçekten yaşıyor mudur?
Bugün gerçekten yaşamak ne onu bulmaya çalışacağım. Seneca, "Hayat bir öyküye benzer, önemli olan yanı eserin uzun olması değil, iyi olmasıdır." der ve öyledir de, yaşadığımızı kaç yıl hayatta kaldığımız değil o hayatı ne kadar dolu ve iyi geçirdiğimiz belirler.
Farid Farjad "Tamam, ölmek için doğuyoruz da,
Yanlış giden bir şeyler var.
Neden yaşamadan, ölüyoruz…" diyor, haklı da. Ölüm bilinen bir son, buna engel olamayız ancak o sona ulaşana kadar yürüdüğümüz yolun nasıl olacağı bizim elimizde. Hayat bizim gördüğümüz gibidir, biz onu bir fırsat olarak görürsek, fırsat olur. Tarla gibidir hayat ona ne ekerseniz size onu verir, güzel şeyler verip güzel şeyler hasat etmek varken insan hep olumsuz yöneliyor ve olumsuzdan hayıflanıyor. Güzel şeyler çaba ister, eğer gerçekten yaşamak istiyorsa insan çabalamalı, çabalamalı ki güzel şeyler bulsun hayattan.
Hayat gülüşlerimizden, mutluluklarımızdan ibarettir. İnsanın hayatından hüzünler gelir geçer, unutulur ancak mutluluklar, kahkahalar bir başkadır, yer eder insanın hayatına onlar. Hayatımızı güzelliklerle doldurmak varken, bolca gülümsemek varken neden somurturuz, neden kötüye odaklanırız ki? Ne kadar gülümsersek o kadar yaşarız, bırakın insanları nerede olursanız olun bir gülümseme kondurun dudaklarınıza. Gülümsemek bulaşıcıdır, gülümseyerek siz yaşayın gülümseterek de başkalarının yaşamasına sebep olun. Haydi gülümseyin, gülümseyelim. Yüzünüzden gülücüğün, sesinizden kahkahanın eksik olmaması dileğiyle...
Bugün gerçekten yaşamak ne onu bulmaya çalışacağım. Seneca, "Hayat bir öyküye benzer, önemli olan yanı eserin uzun olması değil, iyi olmasıdır." der ve öyledir de, yaşadığımızı kaç yıl hayatta kaldığımız değil o hayatı ne kadar dolu ve iyi geçirdiğimiz belirler.
“Bir bilge filozof ölümün sırrını anlamak için dere tepe yol alıyordu. Yolu bir ova köyüne vardı. Durmadı, önce o köyün mezarlığına girdi. Gözleri birden mezar taşlarının üzerindeki sayılara takıldı. Mezar taşlarında 7, 667, 720, 24506, 7572, 8, 521 gibi birbiriyle hiçbir bağlantısı olmayan sayılar vardı. Uzun uzun düşündü fakat bu sayıların anlamını çözemedi. Köyün en bilge kişisine gitti, ona sordu:
- Nedir bu rakamlar Allah aşkına? dedi. ‘Bu sayıların gösterdikleri ay mıdır, yıl mıdır, saat midir?’
Bilge kişi gülümseyerek yanıtladı:
- Bizler bebeklerimiz doğduğu zaman, bellerine bir ip bağlarız, dedi. ‘Yaşamı boyunca her güldüğü an, o ipe bir düğüm atarız. Öldükten sonra ise, bellerindeki düğümleri sayar, düğümün sayısını mezar taşına yazarız.’
Bilge kişi, karşısındaki filozofun bir şey anlamadığını görünce açıklamasını sürdürdü:
- Böylece onun ne kadar ‘yaşamış’ olduğunu anlarız.
Bilge filozof yaşlı adama hayranlıkla bakakalmıştı. Şaşırmıştı da. Çünkü ölümü arıyorum derken, yaşamın kendisini bulmuştu. Hem de ironik bir şekilde mezarda.”
Hayat gülüşlerimizden, mutluluklarımızdan ibarettir. İnsanın hayatından hüzünler gelir geçer, unutulur ancak mutluluklar, kahkahalar bir başkadır, yer eder insanın hayatına onlar. Hayatımızı güzelliklerle doldurmak varken, bolca gülümsemek varken neden somurturuz, neden kötüye odaklanırız ki? Ne kadar gülümsersek o kadar yaşarız, bırakın insanları nerede olursanız olun bir gülümseme kondurun dudaklarınıza. Gülümsemek bulaşıcıdır, gülümseyerek siz yaşayın gülümseterek de başkalarının yaşamasına sebep olun. Haydi gülümseyin, gülümseyelim. Yüzünüzden gülücüğün, sesinizden kahkahanın eksik olmaması dileğiyle...
0 yorum:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.